25 Ocak 2013 Cuma

BİRİ BARIŞ MI, DEDİ?



Bu gün 1 EYLÜL.


Hitler faşizminin Polonya’da ki kıyımına başladığı gün.

Gerisini herkes bilir, içeriğe girmeye gerek yok.
Ve malum 1 EYLÜL Sovyetlerce Dünya Barış Günü ilan ediliyor.
Şimdi resmiyette geçen barış günü 21 Eylül.
Sebep mi?
Birleşmiş Milletler in kravatlı sözcüleri o gün toplanıyor.
Eee bu da bizim için anlam ve önem olarak Yahudi Soykırımından önce geliyor ne hikmetse.
 Bu gün 1 EYLÜL.
Merakım, dışarıda 100 kişiye sorsak biri barıştan söz eder mi?
 Diyelim ki etti.
Bi çift söz edemeden geçemeyeceğim.
Bu ülkede Uğur Kaymaz yaşadı tanır mısın?
12 yaşında öldü ama senden çok yaşadı, gördü.
Bedeninden 13 kurşun, tam 13 kurşun çıktı.
Yaşından çok kurşun.
Şerzan Kurt yaşadı bu ülkede barışı.
En iyi o gördü bu ülkede barış nasıl sağlanır.
Bu gün Kürt gerçeğini kabul edememiş bir ülkede barıştan söz edilebilinir mi ?
El Kaide barındırıp silah desteği sağlayıp, savaş çığırtkanlığı yaparken barış ağza alınacak durumda mıdır?
Ve biz dün gördük Bolu’da barışı.
Milyon dolarlara varan ciro yöneticileri ekmek arasında fazladan bir dilim domatesi çok gördü gezer işçilerine.
Yemek talebinde bulunan işçiye verilen cevap; fabrikadan derhal ayrılın.
Ve bu ülkede en iyi işçiler bilir barışı.
Sermayedarın cebinde ağlarla sarılıdır emeğin barışı.
Ve masum bir talep eve ekmek götürmesine engel olabilecek kadar bozar durumdadır barışı.
Dün Bolu’da ki Gezer Fabrikasından atılan işçiler basın açıklaması yapma kararı aldılar. Ancak işten atılan 50 kadar işçi ne hikmetse gelmedi.
İşin ilginç tarafı 300’den fazla çalışanı olan fabrikada sendika yok.
SGK dan fabrikaya teftişe gelen yetkililer neden bilinmez ama bir usulsüzlüğe rastlamıyorlar.
Ayrıca çalışanların maaşlarının asgari tutarı bankadan ödenirken geriye kalan kısmı elden ödeniyor.
Demem o ki gezer fabrikası bu gün yine tıkır tıkır işliyor. Cebinde parası olanın ayağını süslüyor.
Onlarca emekçinin emeğini olabildiğince ucuza satın alan sermayedar koltuğunda otururken; basın açıklaması yapacak olan emekçinin başında polis bekliyor.
Kent meydanında 10 kişiden az olan işçi başına abartısız üç polis düşerdi.
Ekmek kavgası veren emekçiye polis desteğimi bunun adı yoksa olası bir yürüyüşe karşı mı?
Geçtiğimiz yıl Gerede’de ki işçiler de görmüşlerdi polis destekli barışçıl eylemi.
Organik gazlı, coplu.
İşte buna da derler SERMAYE BARIŞI.

17SİNDE BİR HALK

Bir halk düşünün daha on yedisinde; Daha on yedisinde darağacında. Henüz yüzünde tüy bitmemiş, yüzünün ışığı parkasının siyah tüyleri arasında bir güneş gibi parlarken, Henüz gözlerinin beyazı pırıl pırılken, gözbebeği beyazlığın yanında sırıtırken ve dünyaya, geleceğe umutla bakarken, darağacında bir halk düşünün. Düşününki bir halk henüz bir kadının sıcaklığını hissetmemişken, dünyevi zevkleri kendine amaç edinmemişken, tek amacı eşit ve demokratik bir yaşamken darağacında bir halk düşünün. Bir halk düşünün; omuzları henüz genişlerken üzerine yüklenmiş tonlarca ağırlığı, ve hayal edin daha 17 sinde bir halkı bu yüküyle darağacında. Bir fotoğrafta hayal edin örneğin bu halkı, henüz 17 sinde son bakışı varsayın ve son bakışı olduğunu bildiğini varsayın. Gözlerinin parlaklığından süzülen okyanus dolusu gözyaşı beklerken içine ağladığını ve omuzlarındaki ağırlığın altında çökeceğini beklerken dimdik yılmadan son bakışında dahi duruşuyla umutla haykırdığını göreceksiniz. Hem de öyle haykırıyor göreceksiniz ki; haykırışın şiddeti yüreğinizi sağır edecek. Kör edecek beklide sizi. Korkacaksınız belki de, korkudan darağacındaki halka mensup olduğunuzu göremeyeceksiniz, duyamayacaksınız. Bir halk katledildi; işçi, emekçi, öğrenci; ezilen bir halk katledildi henüz 17 sinde. Tek suçu; eşit, demokratik bir ülkede yaşama isteği. Bu halk 13 Aralık 1980 de acımasızca “asmayalım da besleyelim mi? “ denerek Erdal EREN' le beraber üzerinde ip sallanan tabureye çıktı. Evet; tarih 13 Aralık 1980, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'nden 3 gün sonra. Bir nesil yok sayıldı, bir neslin umutları hayalleri asıldı. Ve anasından, babasından önce ölenlerle doldu bu topraklar. Rüyaları hayalleri yıkılmış yüz binlerce insanla dolu bu coğrafya. Erdal EREN; bu coğrafyanın idam sehpasındaki en masum yüzü, Henüz 17 sinde bir eri vurulması sonucu tutuklanmış hiçbir somut delil yokken alelacele yaşı büyütülüp idam edilmiş. Sebebi statükonun gereği. Ve biz bu adalet düzeninde statüko gereği yaşı küçültülenleri de gördük. Saça sakala bürünmüş, gözünü kan bürümüş yaşı 17 ye çekilen Ogün Samast'ları. Bu ülkenin fotoğrafları! İşte Erdal Eren'in o son fotoğrafı bu coğrafyayı anlatan en anlamlı fotoğraftır. Daha 17 iken sakalsız çocuk görünümlü koca bir adam da olabiliriz, koca bir herifken, emniyetten ağabeylerle fotoğraf çekilmiş çocukta sayılabiliriz. Biz hep 17mizde kalmış halkların çocuklarıyız, Erdal gibi son bakışta kurşun gibi izleri akıllarda bırakan o haykırışların sahibi olmuşuz.

  Acıyüzler
 kurşun gibi izler 
Son bakıştaki o gözler
 kaldı aklımızda
(Aysel Gürel)